6197 VE YENİ DÖNEM
59 yıl sonra 6197 sayılı meslek yasamızın bazı kritik maddeleri değişti. Bu yasa değişikliği meslek örgütünün yıllardır beklediği, üzerinde uzun çalışmalar yapılmış bir konu. Birkaç defa yasa taslağımız siyasi otorite tarafından gündeme alınmış, fakat komisyonlardan geçerek meclis gündemine gelmesi bir türlü sağlanamamıştı. Bazen taslakta yer alan maddeler üzerinde mutabakat sağlanmış, bazen de çeşitli dış nedenler taslağımızın yasalaşmasına engel olmuştu.
Ve nihayet 17 Mayıs 2012 Perşembe günü, görmeye pek alışkın olmadığımız şekilde, tüm partilerin ortak önerisi olarak yasa değişikliği meclis genel kurulunda oy birliği ile kabul edildi. Yasa değişikliği ile; eczane açılışlarına sınırlama getirildi, eczacılığın tanımı güncellendi, eczanede satılacak ürünler ile ilgili gerekli düzenlemeler yapıldı. Reçete sayısı ve ciroya göre ikinci eczacılık, mezuniyet sonrası bir yıllık yardımcı eczacılık, muvazaa yaparak eczane açan eczacılara getirilen cezalar yasanın getirdiği önemli değişiklikler. Tüm bu değişiklikler ve mesleğe etkileri daha çok konuşulacak ama bence en can alıcı olan; ilçe bazında 3500 kişiye bir eczane düşecek şekilde, eczane açılmasına sınırlama getirilmiş olmasıdır. Gerçekten de 59 yıl sonra sınırlamanın “yeniden” kazanılmış olması önemli bir mesleki kazanımdır. Yeniden kazanılması diyorum, çünkü eczaneler arası nüfusa ve mesafeye göre sınırlama Cumhuriyet tarihinde ilk kez 1927 yılında 984 sayılı kanunla getirilmiş, 26 yıl uygulanmış ve maalesef 1953 yılında çıkarılan 6197 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılmıştı. Hâlbuki birinci basamak sağlık sunucusu olan eczanelerin açılışının kontrol altında tutulması, mesleki gelişimi hızlandırır ve halka üst düzey sağlık danışmanlığı sunumunu sağlar. Sınırlamanın yaratacağı domino etkisi ile meslekte branşlaşmanın artacağına, eczacılık fakültesi açılışlarının ve kontenjan sayılarının daha dikkatli belirleneceğine inanıyorum. Gerçi ben bu yazıyı hazırlarken üç yeni eczacılık fakültesinin açılmasına ilişkin kararın bakanlar kurulunda kabul edildiğini haber olarak web sayfalarına yansıdı. Ama sanırım bu fakültelere ilişkin hazırlıklar yasadan önce tamamlanmıştır.
Bundan sonra bizlere, yani meslek örgütlerine ve bu kutsal mesleğin sahibi her bir eczacıya düşen görev; mesleği geleceğe taşıyacak dönüşümleri yapmak için sorumluluk almaktır. Eczacı odalarımızın, TEB’nin, eczacılık fakültelerimizin bu konuda yaptıkları ve yapacakları çalışmalar önümüzdeki sürecin belirleyicisi olacaktır.
6197 ile ilgili düzenlemenin yapılması, gelecekle ilgili umutların artmasına neden oldu ama eczacının bugün yaşadığı sorunlar da son derece yaşamsal ve ivedilikle çözüm bekliyor. Öncelikle yaklaşık sekiz aydır çözüm bekleyen, toplamda 130 milyon lirayı bulan stok zararlarımızın telafisi sorunu ilk gündem maddemizdir. Önümüzdeki günler bu konunun çözümü için birlikte çaba harcayacağımız ve gereken eylemlilikleri yapacağımız günlerdir.
Tabi burada gözden kaçırılmaması gereken bir iki husus var; daha önceleri pazarlık usulü ile bile daha kısa zamanda çözüm sağlanırken fiyat kararnamesinde bu zararların nasıl telafi edileceği açıkça yazılmışken, yaşanan sekiz aylık gecikme izah edilemez. 17 Aralıkta yaşanan toplu fiyat düşüşü ve KKİ artışı ile ilgili süreçte gereken çözümü zamanında sağlayamayan kararnamedeki düzenlemenin, bizleri yavaş yavaş eriten Cuma düşüşlerine fayda sağlayacağına inanmak gerçekten çok zor. Tüm bunların dışında resmin bütününde ortaya çıkan asıl sorun ise 2005 yılından sonra sürekli fiyat düşüşü ve KKİ artışları ile daralan eczane ekonomilerinin geldiği dayanılmaz noktadır. Global bütçe penceresinden ilaç pazarının görece olarak arttığı görülse dahi aslında artışın ithal ve pahallı pek çok ürünün ruhsat alarak piyasaya girmesinin buna neden olduğu aslında tüm çevrelerce bilinmektedir. Hâlbuki eczanelerin büyük çoğunluğu cirolarını yerli sanayinin 10 lira bandına sıkıştırılmış ilaçları ile yapmaya çalışıyor. Sistemin bu hali ile devam edemeyeceği ortadadır. İlaç ve sağlık hizmetinin, eczacının danışman rolünün devamı arzu ediliyorsa eczanelerin bozulan ekonomik dengelerinin yeniden düzenleyecek önlemler ivedilikle alınmalıdır.
Şimdi önümüzde süreçte atılması gereken ilk ve en önemli adım Kamu Kurum Iskontolarının ivedilikle eczacının üzerinden kaldırılmasıdır. SGK ile imzalanan protokolün, eczacı lehine revize edilmesi gereken bu önemli maddesi, karşımızda sorun olarak duruyor. Protokolün imzalanması aşamasında çözümü Ekim ayına ertelenen Kamu Kurum Iskontosu uygulaması acil çözüm bekliyor. Kamunun ilaç ve sağlık alanında, tüm paydaşları düşünmeden uyguladığı tasarruf politikaları ile “Kamu Kurum Iskontosu” artık halk sağlığını dahi tehdit eden bir olguya dönüştü. Özellikle KKI’in % 41’lere kadar yükselmesi nedeni ile oluşan cirolar, masrafı yüksek bir sektör olan eczacılık hizmetinin gelir gider dengensin bozulmasına neden olmuştur. Eczane karlılığının yüzdesel hesaplandığı bir sistemde KKI’in eczaneler üzerinden kamuya aktarılması, hele mevcut boyutu ile artık dayanılması imkânsız bir durumdur. Sistemin her gün değiştiği, meslektaşlarımızın değişime ayak uydurmak adına eczanelerine teknolojik, görsel ve iş gücü anlamında sürekli yatırım yapmaları gerekirken, KKI uygulamasının mevcut şekilde devamı mümkün değildir.
Bugün itibarı ile aradan geçen altı aylık sürede ilgili kurumlar, yani SGK ve TEB uygulamanın mevcut haline mutlaka bir alternatif geliştirmiş olmalıdırlar. Eğer bu hazırlıklar tamamlanmamış ise bir an önce tamamlanmalıdır. Eczacı tabanını büyük bir sabırsızlıkla Ekim ayında hayata geçecek yeni uygulamayı ve KKI’in eczacı üzerinden değil sanayi ve kamu arasında kurgulanacak başka bir model üzerinden gerçekleşeceği süreci beklemektedir.
Saygılarımla
Ecz. Hüseyin Şimşek
07 Ağustos 2012 - Okunma Sayısı : 7526