2024 YILINI GERİDE BIRAKIRKEN

Değerli meslektaşlarım;

2024 yılını geride bırakmak üzere iken, her ne kadar yeni yıl ve yeni umutlar konuşulsa da son 1 yılda yaşanan “sağlık(sızlık) alanındaki gelişmeler” geleceğe dair endişelerimizi artırmaya başladı.

Sağlık veya sağlıksızlık konuşulacaksa çevre ve hayvan sağlığını es geçmek mümkün değil. Geçtiğimiz yılda yaşanan çevresel felaketlerde ortaya çıkan heyelan, sel, nükleer tehlike riski, asbest, siyanür gibi birçok tehlike karşısında toplumumuz korku içerisinde yaşamaya başladı. Hemen yanı başımızda Mersin Çevre Platformunun açıklamalarına göre, TÜBİTAK analizlerinde normalin 10 katı asbest belirlenmesine rağmen, Mersin Limanı genişleme projesinde denize dökülen 6 milyon ton asbest karışımlı dolgu, yaşam hakkımızı ve doğamızı tehdit ediyor. Orman katliamlarının ve siyanürlü maden arama felaketlerinin ise kimse önüne geçemiyor ya da geçmek istemiyor! Doğada gerçekleşen tahribatlar arttıkça sağlıklı bir çevreye, sağlıklı bir geleceğe ve sağlıklı bir topluma olan inancımız giderek azalmaya başladı.

Kadınların, çocukların ve hayvanların sürekli tehdit altında yaşadığı bir ülke haline geldik. Üstelik adalet sistemine olan inanç her geçen gün azalıyor. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre 2024'te Türkiye, 142 ülke arasında 117. sıraya geriledi.  Yargıya siyasetin yön verdiği, hukukun yerini güç ilişkilerinin aldığı bir düzen toplumda derin yaralar açıyor.

2024, savaşların ve yıkımın dünyayı kasıp kavurduğu bir yıl oldu. Ukrayna savaşı üçüncü yılına girerken, Orta Doğu'da İsrail'in saldırgan tutumu ve Suriye'deki çatışmalar ve rejim değişikliği, bölgemizi de tehdit eder hale geldi. Emperyalist saldırganlık ve kapitalizmin acımasız kar hırsının yol açtığı paylaşım savaşları, tüm insanlığın yaşamını ve sağlığını tehdit eden en büyük sorunumuz olmaya devam ediyor.

Sağlıkta şiddet olayları da artarak gündemdeki yerini koruyor. Hastalar işlemeyen sağlık sisteminin sorumlusu olarak gördüğü doktor, eczacı, sağlık personeline saldırıyor. Son dönemde 112 denince akla ilk gelen ambulanslara yapılan saldırılar ise artık bu konunun psikolojik ve sosyolojik bir durum olduğunu ortaya koyuyor. Toplumsal bir sorun haline gelen şiddet eğiliminin sağlık alanına yansımalarının önüne geçebilmek için yasal düzenlemelerin yapılması, güvenlik önlemlerinin artırılması ve en önemlisi bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarının hızla yapılması gerekiyor.

2004'te başlayan sağlıkta dönüşüm politikalarının olumsuz sonuçları artık daha belirgin. TÜİK verilerine göre; 2020'de GSYH’den sağlığa ayrılan pay % 5 iken, 2022 yılında %4’ e düştü. Devletin sağlık harcamalarını azaltmak için, sağlıkta dönüşüm adı altında yapılan özelleştirmenin cezasını halkımız sağlık hizmetlerine ulaşamayarak ödemeye başladı. Günümüzde artık şehir hastaneleri adıyla merkezileşen kamu hastanelerinde randevu bulamayan hastalar, özel hastanelere yönelmek zorunda kalırken, hane halkının cepten yaptığı sağlık harcamaları %18,5 yükseldi. Şehir Hastanelerine 2025 bütçesinden 83,7 Milyar TL aktarılırken; halk, sağlık hizmetlerine erişimde yine zorluk yaşıyor. Özel sektörün piyasacı yaklaşımı ile gereksiz işlem kalemleriyle şişirilen faturalar, zaten azalmış olan sağlık harcamaları payının halka değil halk sağlığını hiçe sayanlara aktarılmasına neden oluyor. Bu kar hırsı, denetimsizlik ve sağlık alanındaki yanlış politikalar son yaşadığımız yeni doğan çetesi vakasında görüldüğü gibi artık insan canına kastedecek boyutlara vardı.

Yine sağlıkta dönüşümün ve sağlığın piyasalaştırılmasının bir örneği olan Aile Hekimleri Yönetmeliği’nin çalışmaları mecliste devam ederken tüm talep ve çalışmalara kulaklarını tıkayan bakanlık, yönetmeliği Kasım ayının başında yürürlüğe aldı. Performansa dayalı ücretlendirme sistemi ile bilimsellikten uzak olan bu yönetmelik giderlerse gitsinler’ci anlayışın ortak aklı ve halk sağlığını esas alan politika üretmekten çok uzak olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Sağlıkta uygulanan yanlış ekonomik politikalar sebebiyle halk ilaca ulaşamıyor, yenilikçi tedaviler ülkemize gelmiyor, hatta var olan tedaviler Türkiye piyasasından çekilmeye başladı. Yaşanılan bu halk sağlığı probleminin sebebini görmek çok da zor değil, ilaçta uygulanan avro kurunun güncel kura oranına baktığımızda 2009 yılında %92, 2016 yılında %65 iken bugün geldiğimiz noktada %58’e denk gelmektedir. 25 Ekim’de yürürlüğe giren ilaç fiyat güncellemesi ile hastalarımızı mağdur, bizleri eczanelerimizde çaresiz bırakan ilaç yoklukları kısa süreliğine hafifleyecek olsa da Türkiye’den çekilen ilaç firmalarını geri getirmeyeceği gibi gün geçtikçe sayılarını daha da artıracaktır.

29 Kasım 2024’te ilaç geri ödeme yönetmeliğinde bir değişiklik yayımlandı. 2022 yılında yürürlüğe giren ilaç geri ödeme yönetmeliği ile başlayan “terapötik eşdeğer” macerası hala devam etmektedir. Bu kavramla Sosyal Güvenlik Kurumu reçetede yazılı olan ilacı veya eşdeğerini değil, aynı hastalık için kullanılan gruptaki en ucuz ilacın fiyatı kadarını ödemektedir. Defalarca dava açılarak yürütmeyi durdurma kararları alınmış olsa da kurum kararların etrafından dolanarak isim değişiklikleri ile aynı fikri uygulamaya devam ediyor. Bu yaklaşım bilimsellikten uzak, hastayı ve hasta sağlığını tehlikeye atan, ilaç ödemelerini hastaya yükleyen ve artan fiyat farkları ile hastalarımızla bizleri karşı karşıya getiren bir uygulamadır.

2024 yılında 50.000 meslektaşımızla kamuda, hastanede, akademide, ilaç endüstrisinde, eczanede sağlığın her alanında ve toplum sağlığını ilgilendiren her konuda 7/24 halk sağlığı hizmeti ve toplumsal fayda vermeye devam ederken maalesef bu görevi yoksulluk sınırının altında yaşayarak yapmak zorunda bırakıldık.

Sene boyunca TÜİK enflasyonu %55’in üzerinde seyrederken hissedilir enflasyon ise çok daha fazlaydı. Aynı enflasyon eczanelerimizin giderlerine de yansırken, maalesef gelirlerimizde bir değişiklik olmadığı için her geçen gün daha kötüye gittik; hatta Aralık 2023’de sanayiyi rahatlatmak için yapılan %25’lik zam ile artık geçerliliğini yitirmiş İlaç Fiyat Kararnamesi yüzünden karlılıklarımız düştü ve 2024 yılı boyunca neredeyse hiçbir iyileştirme almadan ayakta durmaya çalıştık.

En son 14 Mart 2023 tarihinde yapılan ve ancak pansuman işlevi gören İFK güncellemesi, her sektörü olduğu gibi bizi de ezip geçen yüksek enflasyon karşısında yok olma noktasına getirdi. 25 Ekim 2024 tarihindeki değişiklikte ise yok sayıldık. Yapılması gereken; İFK baremlerinde son 3 ilaç kur güncellemesini kapsayacak şekilde artış yapılması ve bundan sonra yapılacak tüm kur güncellemelerinde bürokratların insafına bırakılmaksızın baremlerin de aynı oranda artırılması yönünde kararnameye ek yapılmasıdır.

Biz eczacıları hiçbir şekilde ilgilendirmemesine rağmen yıllardır sırtımızda olan kamu kurum iskontosu yükünü sırtımızdan atmadıkça ağırlaşmaya devam ediyor. Firma ile SGK arasındaki bir uygulama olan kamu kurum iskontosu bizler üzerinden taşınmakta ve bu taşıma işlemi sebebiyle zarar etmekteyiz. Bununla birlikte, ilaçların yurtdışına çıkarılması bahane edilerek alternatif geri ödeme modelleri ile eczacıya angarya işlerin dayatılması kabul edilemez. Resmi olmayan kanallarla bildirilerek hatta çoğunlukla bilgilendirme dahi olmadan yapılan, haksız ve geçerli hiçbir dayanağı olmayan uygulama karşısında daha fazla sessiz kalamayacağımızı bir kez daha belirtmek isterim.

Tüm bu sorunlara rağmen, eczacılar olarak toplum sağlığını koruma ve iyileştirme misyonumuzu kararlılıkla sürdürüyoruz. Her gün, ülkemizdeki ilaç-eczacılık hizmetini en doğru ve güvenilir şekilde sunmak için özveriyle çalışıyoruz. Geleceğimiz hakkında ne planladığımızı sorguladığımız günlerden geçerken bize yapılan tüm bu haksızlıkları kabul etmek ile kabul etmediğimizi haykırmak arasında ince bir çizgideyiz. Biliyorum ki; mesleğimizin en büyük gücü olan örgütlülüğümüzü kullanarak, tepkisizlik illetini bir kenara bırakarak, ortak aklın anlamını ve değerini bilerek, sadece ama sadece mesleğin menfaatleri uğruna çalışarak eczacılığın toplum sağlığındaki vazgeçilmez yerini daha da sağlamlaştırabiliriz.

Yeni yılın, sağlık ve adaletin öncelikli olduğu, bu kutsal ve onurlu mesleğin değerleri için harekete geçeceğimiz ve her alanda hak ettiğimiz değeri alacağımız bir yıl olmasını dilerim,

 

                                                                                                                                                               Ecz. Aliye AKGÜL AYDIN

                                                                                                                                                              Yönetim Kurulu Başkanı

                                                        

31 Aralık 2024 - Okunma Sayısı : 232