Son zamanlarda artarak devam eden kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve diğer toplumsal şiddet olayları, derin bir üzüntü, öfke ve endişe kaynağı olmuştur. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakalarındaki artış, özellikle kadın ve çocukların güvenliğine ilişkin kaygıları güçlendirmekte ve toplumsal bir travma haline dönüşmektedir. Bu vahim tablo, kaçınılmaz olarak toplumdaki adalet duygusunun yara almasına da neden olmaktadır.
Demokratik ve adaletli bir toplumda yaşamanın en temel koşullarından biri insanların kendini güvende hissettiği bir ortam yaratmaktır. Ancak ne yazık ki içinde bulunduğumuz koşullarda kadınlar ve çocuklar toplumun en dezavantajlı kesimlerini oluşturmaktadır. Kadınların ve çocukların maruz kaldıkları her türlü şiddet ve istismar, insan hakları ihlalinin en acımasız biçimlerinden biridir. Yaş, eğitim ve sosyal sınıf farkı gözetmeksizin kadınları ve çocukları her geçen gün tehdit eden bu durum toplumsal açıdan da büyük bir tehlike niteliğindedir. Yaşanan olaylar sadece bireysel trajediler değil ciddi sonuçları olan toplumsal sorunlardır.
Mevcut şiddet ikliminin altında yatan yapısal sorunlar ele alınmalı, kadınları ve çocukları koruyan etkili dönüşüm mekanizmaları hızla devreye konulmalıdır. İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönülmesi, kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismarı önleyecek mekanizmaların etkinleştirilmesi açısından, somut faydalarının da yanında simgesel olarak da büyük önem taşımaktadır.
Kadınların ve çocukların yaşam hakkının savunulması zorunluluğunun bir gündem maddesi oluşturmasına gerek dahi kalmadığı; kadın ve çocukların güven içerisinde özgürce yaşadıkları bir toplum için şiddetin sıradanlaşmasına izin vermiyoruz. Toplumsal huzur ve barışın temellerini oluşturan adalet duygusunun zedelenmediği ve herkes için güvenli bir toplumun inşası için yetkilileri acilen gerekli önlemler almaya davet ediyoruz.
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ