GELECEĞE BAKIŞ


 

 

Mesleğimizin, ülkemizin ve tüm dünya toplumlarının ekonomik ve sosyal anlamda derinden etkilendiği uzun bir yılı geride bıraktık. Neredeyse tüm dünya, yeni asrın en büyük krizinin üstesinden gelme çabası ile geçirdi bir yıllık süreyi. Tabi bu denli büyük bir krizin yaralarını sarmak da o kadar kolay değil, ekonominin ve istihdamın kriz öncesi düzeye gelmesi, belki de yıllar alacak.

 

Günümüzde ülkelerin ekonomi otoriteleri, kazanılmış hakları gasp etmeyi bile göze alarak, önemli tedbirleri uygulamaya koyuyorlar. Endişe verici olan, ilk tedbirin çoğunlukla sosyal hakları kısıtlamaya yönelik olmasıdır. Sağlık ücretlerine hastanın daha fazla katılımının zorlanması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, bazı ödeneklerin kesilmesi ve maaşların piyasa koşullarının gerisinde kalmasına neden olan uygulamalar ve benzeri konular krizden etkilenen tüm ülkelerin gündeminde.

 

Ülkemizde bunların yanı sıra, ilaç ve sağlık giderleri üzerine gerçekleştirilen kısıtlayıcı mali uygulamalar bizleri çok yakından ilgilendiriyor. İlaç fiyat düşüşleri, Kamu kurum ıskontosunun taşınamayacak kadar yüksek boyutlara ulaşması, muayene ücretlerinin arttırılması, global bütçe uygulamaları, ödeme listelerinin kısıtlanması ve SUT?un her yıl daha da ağırlaştırılması bu uygulamaların sadece birkaç tanesi. Sonuç olarak tüm bu tedbirler; ilaç pazarında büyük dalgalanmalar yaratmış, sağlık hizmet sunucularını ve eczanelerimizi ekonomik olarak darboğaza sürüklenmiştir.

 

Bu sorunun diğer bir nedeni de ülkemizdeki eczane enflasyonudur. Yaklaşık on dört yıldır meclisin tozlu raflarında bekletilen 6197 sayılı yasa taslağının akıbeti meçhul. Akut sorunu çözmek için, özel hastaneler yasasında olduğu gibi, hiç değilse yasanın tamamı yerine hiç değilse eczane sınırlandırması maddesi yasalaştırılmalıdır. Bunu gerçekleştirmeyen, buna karşılık, her gün yeni fakültelerin kurulmasına imkân veren, sağlık otoritesinin gelecek için herhangi bir eczacılık modeli planladığını söylemek mümkün değildir. Bu nedenle eczacıların ve eczacı örgütlerinin bu kaotik süreç boyunca, her alanda mücadeleye devam ederek, kendi gelecek modellerini oluşturması gerekmektedir. Sonuç olarak açık ve net olan bu modeli ya biz eczacılar kendimiz oluşturacağız ya da kaderimizi politikacıların eline bırakacağız. Bir mesleğin kendini yenilemesinin, çağın gereklerine uygun modeller oluşturmasının zor ve yorucu bir süreç olduğunu biliyorum ama her bir eczacı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirirse mutlaka olumlu sonuçlar elde edilecektir. Bu konuda yapılan toplantı ve kongreler umut verici ama şimdilik yetersiz. Bu çabaların mutlaka sayısının artması ve içeriğinin rutinin dışına taşınması gereklidir.   

 

Bu kaotik süreçte gerçekleştirilen ve geçtiğimiz bir yıllık süreçte yaşananlar ile odamızca yapılan çalışmaların paylaşıldığı Odamız mali genel kurulunun açılış konuşmalarında da gelecek ile ilgili beklentiler ve kooperatiflerin bu sürece katkısı ana temayı oluşturdu. Gerçekten ecza kooperatifleri önümüzde değerli bir model olarak duruyor. Özellikle meslek örgütünün son iki yılda bizlere yaşattığı yönetsel kazalar nedeni ile moral olarak çok da iyi bir durumda olduğumuz söylenemez.  Bu psikolojik yaklaşımla, gelecek senaryolarında bir çıkış modeli olarak görülen kooperatiflere meslek örgütlerimiz yeni misyonlar yüklemeye başladılar. Özellikle zincir eczane tehdidine karşı ecza kooperatifleri gerçekten önemli bir güç bizim için. Fakat bunun yanı sıra kooperatiflerimizin henüz ülkenin bazı bölümlerinde yapılanamadığı, faaliyet gösterdiği bölgelerin çoğunda ise örgütlenmesini yeterince tamamlayamamış olduğu da bir gerçek. Bu duruma bir de büyüme stratejilerinde yaşanan veya ileride yaşanabilecek yönetim hatalarını da göz önünde tutarak kooperatiflerin yeni misyonlar için hazır olup olmadıklarını değerlendirmek gerekmektedir. Her şeye rağmen meslek örgütümüzün ve ecza kooperatiflerimizin yakalamış oldukları sinerji iyi değerlendirilmelidir.

 

Gelecekte nasıl bir eczacılık modeli istediğimizi belirlemeye çalışırken kıtaları yeniden keşfetmeye de gerek yok aslında. Dünyada gelişen eczacılık modellerini, yeni fikirleri ve kabul edilen eczacılık standartlarını göz önünde tutup, bunları ülkemizin gerçekleri doğrultusunda değerlendirerek bize uygun kriterlere ulaşmak mümkün olacaktır. Mesleki örgütlenme içinde gençler mutlaka yer almalı, tecrübe kazanmalı ve fikirlerini özgürce dile getirebilmelidirler. Bu yüzden genç eczacıların süreçle ilgili sorumluluk alması, kazanılmış etik değerleri ve tecrübeleri gençliğin dinamizmi ile birleştirmeleri mesleğimizin geleceği ve kendini yenilemesi açısından gerçekten büyük önem taşıyor. Bu değişim kaçınılmaz bir süreç. Meslek örgütlerimiz ise, artık bu dönüşüm sürecine açık olmalıdırlar.

 

Gelecek günlerin tüm insanlık, ülkemiz ve özellikle mesleğimiz için aydınlık olmasını dilerim,

Saygılarımla?