ZONGULDAK, BÖLGELERARASI TOPLANTI KONUŞMASI
Sayın Başkan, Merkez Heyeti ve Denetleme Kurulunun değerli üyeleri, değerli meslektaşlarım, TEB’nin değerli çalışanları; Hepinizi Mersin Eczacı Odası adına saygı ile selamlıyorum.
Zonguldak Eczacı Odamızın sayın başkanı ve yönetim kurulu üyelerine gösterdikleri misafirperverlik için teşekkür ederim.
Değerli Meslektaşlarım;
Ülkemizin son otuz yılını karartan, on binlerce canın yitip gitmesine neden olan kirli savaş sona eriyor. Toplumsal barış ve huzur biz sağlıkçıların temel isteğidir. Umarım bu süreç seçim rantiyesine kurban edilmez.
Gerçi son yaşadığımız günlere bakılınca, sürecin üstün bir toplum mühendisliği ve yönetim anlayışı ile geliştiğini söylemek pek mümkün olmuyor.
Daha bir ay önce Reyhanlı’da yaşanan bombalama ve yaşanan büyük facia tüm sıcaklığı ile önümüzde duruyor. Adana’da kitle imha silahı olan Sarin gazı yakalanıyor.
Bugün ise Taksim Gazi Parkından başlayıp tüm yurda yayılan eylemler karşısında, orantısız güç kullanım emrini veren bir anlayış ile karşı karşıyayız. Hayat tarzına, özgürlüklerine müdahalelere karşı tepki gösterip, toplu gösteriler ile sesini duyurmak isteyen on binlerce insanın polis ile karşı karşıya gelmesini sağlayan, gaz bombaları, tazyikli su, plastik mermilerle insanları susturmaya çalışan anlayışın, ülkede barış sürecini inşa edeceğine, toplumsal uzlaşı ile yeni bir anayasa düzenleyeceğine olan inanç tükeniyor.
Aslında gezi parkı olayları; yıllardır planlı bir şekilde uygulamaya konulan, ülkede her şeyin iyiye gittiği, özgürlüklerin arttığı, ekonominin düzeldiği söylemleri ile oluşturulmaya çalışılan algının yıkıldığı ve baskıcı yöntemlerle sindirilmiş toplumun uyanışıdır.
Bu olay hepimize sandıkta seçim kazanmak ile iktidar olmanın ayrı ayrı şeyler olduğunu net olarak göstermiştir.
Değerli meslektaşlarım,
Bugün bu perspektiflikten bakarak mesleğimizin sorunlarına çözüm bulmak, çıkış noktaları aramak zorundayız.
Ama önce eczacılar tarihinin en zor ve ekonomik olarak en kötü döneminden geçerken bizler üzerimizdeki ölü toprağından kurtulmalıyız. Hükümetin baskıcı tavırları karşısında sessiz sedasız sonumuzu beklemekten vazgeçmeliyiz.
Bu toplantılar bu yüzden önemli. Bizler burada sorular sormak, eleştiriler yapmak ve çözüm önerileri sunmak durumundayız. Evet, aynı gemideyiz hepimiz ama bu geminin sağ salim doğru limana yol aldığından da emin olmalıyız. Dümeni emanet ettiğimiz sevgili arkadaşlarımızın ne yaptığını bilmeliyiz. Fakat bu noktada bizim TEB merkez heyetinin yönetsel anlayışı ile ilgili sorunlarımız var.
İyi bir yönetim şeklinin olmazsa olmaz temel unsurları vardır. Bunlardan birisi şeffaflıktır. Yönetim başarı istiyorsa bu ilkeden vazgeçmemelidir.
Ama bizde bu kural işlemiyor. Meslek örgütlerinde bilgi paylaşımı, yapının daha dinamik ve güçlü olmasını sağlar, bizim yaşadığımız ise tam tersi.
Protokolün neden imzalanmadığını bilmiyorduk bu güne kadar mesela, yada yönetmeliğin içeriğinde neler olduğu, neden yayınlanmadığı bizlerle paylaşılmadı. Sadece bizlerle değil eczacı milletvekillerimizin de konu hakkında bilgisi yok. Eczacı bizlere sorduğu zaman “bilgimiz yok” diyoruz. Hatta espri ile karışık “TEB gizlilik kararı almış, hatta o kadar iyi gizlemişler ki bakanlık bulup yayınlayamıyor” diye devam ediyoruz.
Örgüt yöneticileri olarak daha bilmediğimiz pek çok konu var. Bu yüzden sorular sormamız gerekiyor. İthal ilaç birimi bunlardan sadece birisi; Genç bir kızımızın Edirne de Çevre ve Şehircilik Bakanı karşısında derdini anlatmaya çalışması ve bakanın onu dinleyip anlamaya çalışmak yerine, sadaka vermeye kalkması ile patlak verdi bu konu. Bugün ilacına ulaşamayan binlerce hasta var. Pek çok oda başkanı gibi ben de ilacına ulaşamayan hastalar için TEB’de en çok sayın saymanımız ile görüşüyorum. Sağ olsun O da elinden geldiğince yardımcı oluyor. Ama gerçek olan şudur ki; SGK ilaç politikası çökmüştür.
İthal ilaç birimimiz büyük bir gayretle (!) çöken ilaç politikasının mağduru hastalara ilaç temin etmeye çalışıyor. Burada sorulması gereken sorular var;
- Edirne’de yaşanan olay sonrası TEB, Sağlık Bakanlığından önce, ilaca ulaşım konusunda sorun olmadığı yönünde, bakanlık adına açıklama yapmak zorunda mıydı?
- Oluşan bu açığı sübvanse etmek yerine yanlış politikaları ortaya koyan bir söylem kullanılamaz mıydı?
- İthal ilaç biriminin sunduğu hizmet içinde Türkiye’deki ruhsatlı ürünlerin oranı nedir?
- İthal ilaca SGK’ nın ödediği para global bütçenin içinde midir?
- Eğer öyle ise eriştiği ciro ile Türkiye’nin en büyük eczanesi haline gelen ithal ilaç birimi ekmeğimizin, aşımızın ne kadarına ortaktır?
- Biz ortamın sağladığı fırsattan yararlanıp yasa dışı bir iş mi yapıyoruz ki konuşmaktan kaçıyoruz, konuşulmasını istemiyoruz?
- TEB nin ülkenin ilaç sorununa ilişkin üreteceği değerden, oluşturacağı politikalardan önemli maddi bir karşılık olabilir mi?
Bir diğer önemli konu ise eczane ekonomileri. Son yıllarda bu konuyu her fırsatta dile getiriyoruz.
Son dört yılda eczacının en azından %40 kayıp yaşadığı benden önceki sunumlarda defalarca dile getirildi. Iskonto oranları ve mevcut protokol ile sürecin düzelmediği ve günden güne kan kaybının arttığı ortada. Artık Avrupa’nın en ucuz ilacın satıldığı eşlenik ilaç uygulamasından, referansa, SUT kısıtlamalarından global bütçeye sistemin her yönden baskılandığı günleri yaşıyoruz. Peki;
· TEB olarak acil eylem planımız nedir?
· Bizden 1,5 yıl önce gasp edilen, KKI’ ları ile ilgili ne yaptınız?
· Odalar ve eczacılar olarak aylarca depoları karşımıza aldık ve eylem yaptık, sonuç nedir?
· Sektörün hangi bileşeni ile görüştünüz çözüm için, bağırıp çağırmadan ama gerçekten ne mücadele verdiniz?
· Hangi siyasetçiye, bizlere söz veren hangi bakana gittiniz, bu konu ile ilgili nasıl bir eylem planladınız?
Eczacı bu ekonomik krizin içinde iken;
· Mesela iştiraklerimizde durum ne?
· EGAŞ ta neler oluyor?
· Novogenix’in zarar yazan bilânçosunda neden hisse devri aldık? Bunları bilmemiz gerekmiyor mu?
Tüm bu soruların cevabını bilmemiz ve çözüm sürecine katkı vermemiz gerekiyor ama bunun içinde TEB’ nin gerçekten demokrasiyi ve şeffaflığı içine sindirmiş bir yönetim anlayışı ile yönetilmesi gerekiyor.
Sayın Mustafa Turunç biraz bahsetti. Yöneticiler aynı zamanda iyi birer toplum mühendisi olmalı, yapmak istediklerini tabanla paylaşmalı ve algıyı doğru yönetmelidir.
Maalesef bizde algı yönetimi yanlış yapılıyor. Tüm başarısızlıkların ve kötü giden sürecin sorumlusu muhalefet ilan ediliyor.
Sorunun cevabı içinde aslında; eğer iktidarsan doğru yönetsel yapıyı kurgular, sandık aritmetiği ile dışarıda kalan çoğunluğu sürece dahil eder çözümü sağlarsın. Eğer yapamıyorsan iktidarda değilsin o zaman.
Türkiye de CHP bizde de İstanbul Eczacı odası ve muhalefet odaları olmasa her şey güllük gülistanlık olacak, hiç sorun kalmayacak aslında.
Algı böyle olunca, kürsüden merkez heyetine karşı yapılan eleştirilere, diğer odalarımızın cevap konuşmaları da çok oluyor.
Bunların bir kısmı doğal refleks, bir kısmı seçimler yaklaşırken merkez heyeti yerleştirme puanı için yapılıyor. Bende bu konuşmalara pek yanıt vermem aslında ama çok sevdiğim bir oda başkanı ablamız kürsüye çıktı ve konuşmasında bir örnek verdi. Aksaray ve Trabzon oda başkanlarımızın konuşmalarına atıfta bulundu. Onlar kendilerini savunur, bana ihtiyaçları yok ama onların şahsında, merkez heyeti karşısında muhalif konuşan odalara genelleme yaptığı için bende üzerime alındım. Sevgili ablam, biz örgüt yöneticisiyiz biz sizin 3 yaşındaki torununuz değiliz gel diyince gelmeyiz, git diyince gitmeyiz, üstüne üstlük gel denilince gelen git denilince giden olmayı da hiç istemeyiz. Doğru iş olunca geliriz yanlışı görünce önce söyleriz ısrar eder uyarırız, söylemlerimiz dinlenmeyince gideriz.
Evet merkez heyetinden gelen bazı yazıları yayınlamıyoruz ama bunların sayısı çok az. Bizlerinde bir akıl süzgecimiz var, uygun olmayanları yayınlamıyoruz atama ile gelmiyoruz ki bu görevlere. Mesela bunlardan birisi eşdeğer ilaç hakkındaki yazı idi. Sayın merkez heyeti başkanımız eşdeğer ilaç verme yetkisinin eczacının en önemli silahlarından biri olduğunu söylerken, üyelerimize duyurmak üzere merkez heyetince odamıza yollanan bir yazıda bu yetkinin kullanımı zorlaştırılıyordu. Bu yazıyı yayınlamadık, TEB’e itirazımızı da yaptık.
Gelelim Önerilerimize;
Ülkedeki barış sürecine karşılık bizde de bir uyum süreci var. Hükümetle uyum içinde çalışma süreci. Hareketsiz kalıp mevzi kuruma hedefi. Bu taktik ile son iki yılda ne kazandık eczaneleri ekonomik çıkmazdan kurtaracak? Sırf bu yüzden sesimizi yükseltmemiz gereken hiçbir yerde yokuz. Toplumsal olaylarda, sağlık ile ilgili eylemlerde yokuz. Öncelikle bundan vazgeçmeliyiz. Biz birbirimize değil, bizi şantajlarla sindirmeye çalışan güçlere karşı birlikte ve dik durmalıyız.
Sondayız arkadaşlar, SONDAYIZ… Sayın Merkez Heyeti Üyeleri, eczacı neredeyse aidatını ödeyemeyecek duruma geldi. Derhal harekete geçmezsek yakında odaların veya TEB’in önü gezi parkına dönecek.
Hatay Eczacı Odası adına kürsü alan sevgili Ali Aslan önermişti. Bizde öneriyoruz KKI yükselmelerinde ve fiyat düşüşlerinde 45 günlük geçiş süreci kararnameye girmeli.
4-5 kademede kârlılığın artması, meslek hakkı için çalışma yapılması daha pek çok konuda, ne gerekiyorsa, rapor hazırlamaktan lobi çalışmasına ne gerekiyorsa, olmazsa eylemliliğe kadar bizler Mersin Eczacı Odası olarak çalışmaya, görev almaya hazırız.
KKİ’nin yükünün eczacı üzerinden kaldırılması defalarca dile getirdiğimiz bir diğer önemli konu. Bu konuda Antalya Bölgeler Arası toplantısında merkez heyetimizce çalışmalar olduğu dile getirmişti. Sayın genel sekreterimiz hepimizi heyecanlandıran pay-back sisteminden bahsetmişti. Sonradan, sistemin ülkeye yeni girecek ürünleri kapsayacak şekilde dar kapsamlı planladığını, bizim derdimize çare olmak için değil, sanayinin önünü açmak ve çöken ilaç politikalarına pansuman sağlamak için gündeme geldiğini üzülerek öğrendik.
Yinede buradan bir fırsat yakalayabiliriz diye düşünüyorum. SGK sanayide çok fazla yapı olması ve bunların peşinden koşamayacağı için bu sisteme ayak diriyor. Bizde sistemin kurumsal nitelikli 15-20 firmayı kapsamasını önerebiliriz. Bu pazarın % 80’ i eder ve eczacıya yansıması da en az % 5 olur.
En son olarak konuşmamı bir özlü söz ile bitirmek istiyorum. “ İnsanın kendine yapacağı en büyük kötülük, kendine olan güvenini yitirmesidir.”
Hepinize demokrasiyi ve şeffaflığı içine sindirmiş bir yönetimsel anlayışın hakim olduğu, eczacının ve örgütünün kendine güvenini yeniden kazandığı umutlu ve aydınlık bir gelecek temenni ediyorum. Saygılarımla.